TÜRKİYE’NİN NÜFUS GELİŞİM SÜRECİ ve DEMOGRAFİK İVMENİN ETKİSİ
Özet
Zaman içinde yüksek doğurganlık düzeyinin azalarak yenilenme oranına eşitlendiği durumda da nüfusun bir süre artmaya devam edeceği varsayılır. Teorik olarak kadın başına düşen çocuk sayısı ortalamasının 2,1 olması, nüfusun sabit kaldığı bir seviyeyi gösterir. Sözü geçen düzey, aynı zamanda doğurganlık oranı düşse bile nüfusun onlarca yıl daha artmaya devam edeceği bir döneme işaret eder. Bu dönem “demografik ivme”, “nüfus momentumu” veya “demografik momentum” kavramlarıyla ifade edilen bir süreci oluşturur. Buna göre nüfus, yaklaşık 50-100 yıl kadar bir süre boyunca sayıca artmaya devam eder. Bu çalışmada; Türkiye’nin farklı genel nüfus sayımlarına ait nüfusun yaş yapısını gösteren verileri ile Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verileri kullanılmıştır. Gerekli yerlerde Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü (HÜNEE) verileri ve tahminlerinden de faydalanılmıştır. Söz konusu verilerin uluslararası göstergelerle karşılaştırılmasında Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Bölümü’nün (United Nations Department of Economic and Social Affairs = UN-DESA) verileri kullanılmıştır. Yapılan değerlendirmeler demografik ivme olarak tanımlanan sürecin başlangıcını ve aynı sürecin nüfusun gelişim seyri üzerindeki etkisini açıklamaya yöneliktir. Türkiye’nin nüfusu ilk sayım yılı olan 1927’de 13,6 milyon iken 2020 verilerine göre 83,6 milyona çıkmış, kadın nüfusun payı yıllara göre değişmekle beraber %51,9-%48,6 arasında olmuştur. Doğurganlık çağındaki kadın nüfus (15-49 yaş grubu) ise 1935 yılında 3,7 milyon iken, 1945’te 4,4 milyona, 1950’de 5 milyona, 1980’de 10 milyona çıkmış; 2000’de 18,2 milyon, 2020’de ise 21,6 milyon olmuştur. Toplam doğurganlık, doğurganlık döneminin sonuna kadar (hiç bir kadının ölmeyeceği kabul edilerek), kadınların doğurganlık açısından üretken oldukları yaşlarda ve bulundukları yaşa özel belirlenmiş doğum hızlarına göre, doğurmaları mümkün ortalama çocuk sayısını göstermektedir. Türkiye genelinde toplam doğurganlık hızı HÜNEE’ye göre 1927 yılında 6,6 iken, 1935’de 7,1’e çıkmıştır. Bu tarihten sonra gerek yapılan tahminler, gerek nüfus sayımları ve gerekse nüfusla ilgili çalışmalarda toplam doğurganlık hızının düştüğü görülmektedir. 1983’de toplam doğurganlık hızı 4,1’e, 1993’da 2,7’ye, 2000 yılında 2,53’e gerilemiştir. Türkiye’nin toplam doğurganlık hızı 2002 yılından sonra genel olarak 2,1’in altınadır. Bununla beraber 2012-2016 arasında olduğu gibi bazı yıllarda bu değer kısa süreliğine 2,1’in üzerine çıkmış, ardından tekrar azalmış ve 2019 yılında 1,88’e kadar inmiştir. Toplam doğurganlıkhızındaki bu düşüşe rağmen demografik ivme (momentum) nedeniyle Türkiye nüfusu artmaya devam etmiştir. Son tahlilde, 2011-2020 dönemindeki nüfus artış miktarı 8,9 milyon dolayında gerçekleşmiştir. Kadın başına düşen doğum sayısındaki azalışa karşılık nüfusun artmaya devam etmesinde çocuk ölümlerinin payının azalmasının da rolü vardır. 2005-2010 döneminde toplam doğurganlık hızı ortalaması 2,12 olmasına karşılık, bebek ölüm oranının ‰14,7’ye düşmesi nüfusu arttırıcı etki yapmıştır. Benzer şekilde 2010-2015 döneminde bebek ölüm oranı ortalaması ‰11,6’ya, 2015-2020 döneminde ise ‰10,1 seviyesine gerilemiştir. Bu durum, Türkiye’de 2015’ten sonra görülen nüfus artışında demografik ivmenin etkili olduğunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü 1985-2015 döneminde; kadın başına düşen doğum sayısı yanında, kaba doğum hızı da azalmaya devam etmesine karşılık kaba ölüm oranındaki düşüşün sonucunda nüfus artış hızı ‰10’un üzerinde gerçekleşmiştir. Benzer şekilde 2015- 2020 dönemine ait verilerde düşme eğilimi devam ettiği halde (‰16,2’lik kaba doğum, ‰5,4’lük kaba ölüm) nüfus artış hızı ‰10,8’dir. Türkiye nüfusunda toplam doğurganlık hızının 2,1’e düştüğü 2015 yılında nüfus 78,7 milyon iken, 2020’de 83,6 milyona erişmiştir. Demografik ivmenin 2060 yılında sona ereceğine ilişkin tahminlerde Türkiye nüfusunun 97,9 milyona erişeceği beklenmektedir. Ancak TÜİK tarafından nüfus projeksiyonlarındaki ana senaryo, nüfusun 2070’e kadar artacağı ve nüfusun 107 milyonun üzerine çıkacağı yönündendir. Bu tahminler 2060 veya 2070 yılından sonra demografik ivmenin etkisini yitireceğini göstermektedir. Nüfusun ve toplam doğurganlık hızının dağılışı, aslında homojen değildir. Bölgesel ve yerel farklılıklar göstermektedir. Farklılığı yaratan unsurların başında gelenekler, inançlar, nüfus politikalarının uygulanmasından doğan farklılıklar gibi unsurlar gelmektedir. Türkiye’de toplam doğurganlık hızının iller ölçeğinde dağılımına bakıldığında; hızın, Anadolu’nun batı yarısında yer alan illerde düşük, güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da yüksek olduğu görülmektedir. 2009-2019 dönemine ait verilerde toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu iller Kırklareli, Eskişehir, Edrine, Karabük ve Gümüşhane’dir ve değerleri 1,32-1,54 arasında değişmektedir. Buna karşılık aynı dönemde toplam doğurganlık oranlarının en yüksek olduğu illerde bu oran 4,69-3,89 arasındadır. 2009 yılında en yüksek toplam doğurganlık hızı Şırnak’ta gerçekleşmiş, 2010 yılından itibaren Şanlıurfa en yüksek değere sahip olmuştur. Anahtar Kelimeler: Demografik ivme, nüfus artışı, nüfus projeksiyonları, toplam doğurganlık oranı, Türkiye
Bağlantı
http://hdl.handle.net/20.500.12627/172778https://avesis.istanbul.edu.tr/api/publication/996fdc35-b180-4a84-a20d-40d45130b896/file
Koleksiyonlar
- Bildiri [1228]